26 Ağustos 2017 Cumartesi

Soğuk - John Smolens

Plan B Yayınları'ndan 2003 yılında çıkan kitabımız, 358 sayfa, çevirisini Sabri Gürses yapmış. Arka kapakta "Smolens'ın tuhaf karakterleri ve roamnın geçtiği tüyler ürperten iklimiyle soğuk, Oscar ödüllü Fargo filmininin edebiyattaki karşılığı olarak gösteriliyor," denmiş. Yazının devamı şöyle;

"Hapishaneden kaçan bir adam, ormanın ortasındaki evinde inzivaya çeilmiş, iyi kalpli dul bir seramikçi kadın, karısı tarafından terk edilmiş ve kendini işine adamış bir şerif, başbelası bir ağabey, hap kullanan, genç, çekici bir kadın ve gözünü kırpmadan kötülük yapan yaşlı bir baba... Zorlu iklim şartları, her an hayatta kalma mücadelesine neden oluyor. Smolens soğuğun, insanların karakterine nasıl nüfuz ettiğini gösteriyor."

Aslında yukarıdaki açıklama oldukça iyi anlatıyor kitabı. Kitap Amerika'nın Kanada sınırındaki Michigan eyaletinde geçiyor. Norman, kız arkadaşı Noel'i ağabeyisi ile uygunsuz bir durumda yakalayınca çok sinirlenir, Noel'e vurur ve bir de başka bir adamı vurur, bunun üzerine hapse girer. Noel ve Norman'ın ağabeyi Warren evlenir. Norman hapisten kaçar... Olaylar aslında oldukça karmaşıktır, Noel adeta kaderin cilvesiyle küçük kızı ile mutsuz bir hayata hapsolmuştur, kafamdaki filmde Noel'i Melissa George canlandırıyordu:) Norman da sanki kader kurbanıdır, o da Edward Norton olabilir mesela...

Neyse daha fazla anlatıp sürprizleri bozmayayım ama genel olarak Soğuk karakterleri güzelce işleyen, aslında basit gibi görünen kurgusuna rağmen sayfaları size merakla çevirtecek bir kitap. Sadece sonlarındaki askiyondan biraz sıkıldım ama genel olarak güzeldi, kafa dağıtacak değişik bir şeyler okumak isteyenlere tavsiye ederim. Keyifli okumalar.

22 Ağustos 2017 Salı

Değil Efendi’nin Renk ve Korku Meselleri – İsmail Güzelsoy

Birkaç ay önce yazarın Değmez isimli romanı hakkında yazığımda bir çok arkadaşım özellikle Değil Efendi’nin Renk ve Korku Meselleri (nedense hep “renk ve koku” diyesim geliyor) isimli romanını tavsiye etmişti. Ben de tavsiyeler üzerine hemen aldım kitabı.

Kitap 2010 yılında Doğan Kitap’tan çıkmış ve 310 sayfa. Daha önce yazardan bahsetmiştim ama yine kısaca bahsedeyim, 1963 Iğdır doğumlu, orta öğrenimini İstanbul’da yapmış, İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nu bırakıp İsveç’e gitmiş, orada yaşadığı 3 yıl boyunca İsveç Edebiyatı üzerine çalışmış. 2005 yılında yazığı Sincap romanı, bu romanda da geçen bir karakterin hikayesini anlatıyor. Bundan sonra yazığı Değmez isimli roman da –tam olarak bu hikayenin devamı olmasa da- bunun devamı niteliğinde.

Kahramanımız İskender Sof, İstanbul’da yaşayan ünlü bir şair, ancak eserleri sakıncalı bulununca sakıncalı bulunan diğer meslektaşları gibi faili meçhul bir cinayete kurban gitmemek için, oradan Sovyetler Birliği’ne kaçmak üzere Iğdır’a gidiyor, Habil ismiyle trende arkadaşlık kurduğu Sincap’ın peşine takılıyor. Bu arada şairle ilgili ilginç bir nokta da renkleri görememesi. Sincap İskender’i, her sorunu çözer dediği Ahund’a götürüyor, Ahund ve torunu Nuh bilge kişiler, İskender’e bir şekilde kanları ısınıyor ve sorununu çözüm aramaya başlıyorlar. Bu arada hikayemizin anlatıcısı, aynı köyden bir meddah olan Değil Efendi. Bence romanın en güzel, en heyecanlı kısımları da Değil Efendi’nin bizzat ağzından dinlediğimiz kısımlar. Romandaki bir diğer önemli karakter de köyün delisi Ninno. Ninno aynı zamanda Değmez’in de önemli karakterlerinden birisi. Bu arada kitabın isminden de anlaşılacağı üzere renkler romanda önemli bir yere sahip, yazarın sanata yakınlığı (Değmez’deki illüstrasyonları kendisi yapmıştı) dikkat çekiyor. Korku da kitaptaki bir diğer önemli tema, İskender korkunun tersini arıyor.

Değmez ve Değil Efendi’nin Renk ve Korku Meselleri arasında ilginç ilişkiler de var, bu romanda yazar “Nuh, İskender ve Selvi’ye neler olduğu bir başka romanın konusu” diyor. Bu romanda şair İskender Aras nehri üzerinden Sovyetler’e sığınıyor, Değmez’de ise şair Faruk Ferzan aynı şekilde Aras’ı geçmeye çalışıyor. İskender’in kendisi anlatan karısı kızıl saçlı Süheyla. Faruk’un sevgilisi de kızıl saçlı Süheyla.

Sonuç olarak ben romanı çok sevdim, yazarın geçtiğimiz günlerde çıkan Gölge romanını da çok merak ediyorum ve okumak istiyorum. Keyifli okumalar dilerim.

17 Ağustos 2017 Perşembe

Tek Boynuzlu At - Iris Murdoch

Murdoch okumalarım devam ediyor. Yazarın 1963’te yazığı Tek Boynuzlu At’ı Can Yayınları’nın 1983 baskısından okudum. 365 sayfalık kitabı Tülin Nutku çevirmiş.

Kitabımız genç bir öğretmen olan Marian’ın gazetede gördüğü ilana cevap vermesi ve yatılı öğretmenlik teklifini kabul ederek çok küçük bir kasabada yer alan Gaze Şatosuna gitmesiyle başlar. Ancak Gaze’de hiç çocuk yoktur, Marian aslında evde hapis hayatı yaşayan genç Hannah’a arkadaşlık etmek üzere işe alınmıştır. Gaze’de adeta herşey bir sır perdesi altındadır. Ev halkının hepsi birbirinden ilginçtir; Gerald genç ve güçlü bir erkek olarak hem eve kahyalık eder hem de Hannah’ın uzaktaki eşi Peter için Hannah’a gardiyanlık eder. Violet de Hannah’ın uzak akrabası ve ev işlerine yardımcıdır, kardeşi Jamesie Gerald’a yardımcılık eder ve Denis de uşaktır. Ama burada karmaşık bir ilişkiler yumağı vardır. Ayrıca Gaze’in karşısındaki Ride Şatosu’nda yaşlı öğretim görevlisi Max, kızı Alice, oğlu (aynı zamanda Hannah’ın eski aşkı) Pip yaşar, arada Max’ın eski öğrencisi ve Alice’in aşkı Effingham onları ziyaret eder.

Kişileri kısaca tanıtmak bile karmaşık ilişkilerin çok azını gösteriyor bize. Marian’ın gelişi ve Hannah’ın özgür kalması gerektiğine olan inancı, bir de kişileri buna ikna etmeye çalışması bütün dengeleri alt üst eder.

Kitabın ilk yarısı evin ve kişilerin gizemi beni oldukça etkiledi, ama devamında ilişkiler ve olaylar daha da karmaşıklaştı. Murdoch’un hemen hemen bütün romanlarında kişiler ve ortam ne kadar gerçekçi bir şekilde yazılmış olursa olsun olaylar mutlaka absürt bir noktaya geliyor. Tabi bunun amacı her ne kadar okuru şaşırtmak olsa da esas amaç bir felsefeci olan yazarın bir takım kavramları tartışmak istemesi. Bu kitapta inanç, ahlak ve iyilik kavramları üzerinde durmuş yazar.

Kitabın başında Nazan Tukin Aksoy’un aydınlatıcı bir önsözü yer alıyor.

.... Anlattığı çarpıcı, hatta yer yer irkiltici olaylar, birbirini izleyen şaşırtıcı serüvenler romanına sürükleyicilik katar. Öykü üstünkörü bir gözle okunduğunda okur belli bir tad alabilir ama bütün bu yadırgatıcı, garip olayların anlamı nedir diye kendine sormaya başlarsa, romanın taşıdığı düşünsel, felsefi içerikle karşı karşıya gelir. Murdoch’un felsefi temaları geleneksel öykü anlayışı içinde işlemesi, onu hem gerçekçi İngiliz yazarlarından ayırır, hem de Sartre, de Beauvoir, Camus gibi felsefi içerikli romancılara yaklaştırır.

... Bir felsefeci olarak ele aldığı sorunlarla, bir romancı olarak dile getirdiği dünya birbirinden ayrılmaz. Nitekim romancıyı şöyle tanımlar; ’
Bir romancı, filozofun daha karışık biçimde gördüğü bir şeyi, yani insan aklının yapısının bir kereliğine ve her zaman için geçerli olarak ortaya konulmuş kaskatı bir araç olmadığını, içten içe anlamış bir kimsedir.'

... Murdoch bireyler arası iletişimin koptuğu böyle bir çağda onun yeniden kurulması, bununla hayata yeni bir anlam kazandırılması için yeni bir felsefeye, bir ahlak felsefesine gereksinin olduğu düşüncesini savunur. Onun bütün yazarlık etkinliği, çağımızda eksikliğini duyduğu ahlak felsfesibe bir katkıda bulunma amacına yöneliktir.

Arka kapakta ise kitap şu şekilde tanıtılıyor;

Tek Boynuzlu At, olağan bir dünyadan, olağandışı bir dünyaya gelen iki insanın gözüyle anlatılır. Sürükleyici, ilginç olaylarıyla, değişik, cinsellikle maneviliğin birleşip kaynaştığı bir dünyadır bu.

Ben kitabı sevdim, açıkçası olaylarını anlamına çok fazla kafa yorduğumu söyleyemeyeceğim, ama üstünkörü okunsa bile olaylar düşündürücü ve kitabın dili her şekilde çok güzel, dolayısıyla kitabın felsefi altyapısı gözünüzü korkutmasın. Kitabın her bölümü son derece olaylı ancak bir noktadan sonra bu arka arkaya gelen şok edici olaylar biraz etkisini kaybediyor açıkçası. Yine de keyifli bir okuma oldu benim için, size de keyifli okumalar dilerim :)

12 Ağustos 2017 Cumartesi

Yeni Bahar (Zaman Çarkı 0) - Robert Jordan

Yeni Bahar, 14 kitaptan oluşan Zaman Çarkı serisinin başlangıç kitabı, yani Yeni Bahar dışında tam 14 kitap var Zaman Çarkı serisinde. Kitabımız İthaki Yayınları’ndan 2016’da çıkmış (3. baskı), Niran Elçi tarafından çevrilmiş ve 341 sayfa.

Başlangıç kitabında kahramanımız kitabında başında bir kabul edilmiş, ortalarından sonra ise bir Aes Sedai (özel güçlere sahip bir nevi rahibe diyebiliriz belki) olan Moraine’dir. Bir gece tesadüfen duyduğu bir kehanet Moraine’i harekete geçirir, çünkü kehanet ejderin doğduğunu haber vermektedir. Bu aynı zamanda kıyamet habercisidir. Moraine ilk olarak Aes Sedai’liğe yükselmeyi sonra da Ejder’i kötü niyetli kişilerden (örneğin gizli Kara Ajah’ın üyelerinden) önce bulmayı ummaktadır. Ancak Aes Sedai’liğe yükselse bile önünde pek çok engel vardır. Yine de kendisi gibi Aes Sedai olan arkadaşı Siuan ve Malkier (karışık bir durumla) kralı Lan ona bu macerada yardım edeceklerdir.

Kitap iç kapağındaki özeti de buraya alsam iyi olacak;

“Tar Valon kuşatılmış, Vakanüvis dünyayı Karanlık Varlık’tan kurtarabilecek yegane insanın, Ejder’in doğduğuna dair kehanette bulunuyor ve sırf tesadüf eseri, Vakanüvis’in yanında Moiriane Damodred ve Siuan Sanche var. Dünyanın Gözü’nde Emond Meydanı’na gelen soğuk ve vakur Aes Sedai’den çok farklı bir Kabul Edilmiş olan saf, eşek şakalarından hoşlanan Moiraine Damodren, en iyi arkadaşı Siuan Sanche ile birlikte, yeni doğan bebeği bulmayı ve ona yardım etmeyi aklına koyuyor.”

Serinin diğer kitaplarının arkasında detaylı bir sözlük eklenmiş ama nedense bu kitaba koymamışlar.

Kitabı çok beğendim, uzun zamandır fantastik kurgu okumamıştım ve bu kitap türün en iyi örneklerinden biri kabul ediliyor. Hatta arka kapakta “Bugüne kadar yazılmış en görkemli fantastik kahramanlık öyküsü” yazıyor. Ben özellikle Aes Sedai’lerin Beyaz Kule’deki yaşamlarını anlatan kısımları sevdim. Fantastik bir şeyler okumak isterseniz beğeneceğinizi tahmin ediyorum, tek bir sayfada bile sıkılmadan okudum. Yazar gerçekten ustalığını konuşturmuş, öyle ki en ufak benzetmede bile sizi düşündürecek bir şeyler var. Keyifli okumalar dilerim.

Resim:http://www.rantingdragon.com/wp-content/uploads/2011/01/NewSpringsmall.jpg

7 Ağustos 2017 Pazartesi

Saç Maskesinden Süslü Kutuya

Merhaba! Çok ahım şahım bir iş yapmadım aslında ama işte sizinle de paylaşayım dedim:)) Kutulara bayılıyorum ve ev her türden her boydan kutu dolu. Belki de çok fazla ıvır zıvır olduğundan, düzeni sağlamak için kutulara çok ihtiyaç duyuyorum. Evdeki büyük boy kutuların çoğunu satın aldım ama bir kısmı da satın aldığım şeylerin paketleri. Tabi hoş bir görüntü için onları kağıtla kaplıyorum veya bir şekilde süslüyorum. Süslerken en çok kullandığım malzemeler de desenli bantlar ve çıkartmalar. Bu "eserimde" de (:P), önce kutunun üzerindeki etiketleri çıkardım, kalın bir desenli bantla kapladım, kapakta yine desenli bant kullandım, kapağın üstünü de şu tarzda değişik çıkartmalar kullandım. Burada çeşitlerini görebilirsiniz. Aslında bu çıkartmalar kutu süsleme işine girmemin esas sebebi, o kadar hoşuma gittiler ki bir yerde kullanmak istedim. İŞte sonuç böyle oldu. Umarım beğenmişsinizdir, sevgiler:)


1 Ağustos 2017 Salı

Remzi Kitabevi’nden Resimli Masallar

Çocuk kitaplarını seviyorum, hele de güzel illüstrasyonlarla süslenmişlerse... Remzi Kitabevi geçen yıl muhteşem bir seri çıkardı, Resimli Dünya Masalları, Binbir Gece Masaalları, Andersen Masalları ve Grimm Masalları’ndan oluşan seri kabarık cilti ve kuşe kağıda basılmış. Yaklaşık 300 sayfalık olan kitaplar gördüğünüz üzere son derece kaliteli, basım Birleşik Arap Emirlikleri’nde yapılmış. Ben Resimli Dünya Masalları ve hep merak etmiş olduğum Binbir Gece Masalları’nı aldım.


Resimli Dünya Masalları 256 sayfa, içinde farklı anlatıcıların kaleme aldığı farklı ülkelerden derlenmiş tam 17 masal var. Kitabın sonunda masallar hakkında küçük bilgiler ve hangi ülkelere ait oldukları verilmiş. İllüstrasyonlar Sara Ginassi’ye ait. Çeviriyi Cem Sarp yapmış. Açıkçası masalların çoğu pek ilgi çekici değil ama illüstrasyonlarla birlikte muhteşem bir kitap ortaya çıkmış.


Binbir Gece Masalları 311 sayfa, anlatıcı Anna Milbourne, resimleyen Alida Massari, çeviren Seda Çıngay. İlk basım 2012’ymiş, ikinci basım 2015, yani sanırım kitabı biraz geç keşfetmişim. İçinde 9 masal var, Ali Baba ve Kırk Haramiler, Alaaddin’in Sihirli Lambası gibi tanıdık masalların yanısıra bilmediğim değişik masallara da rastladım. Genel olarak keyifliydi, bu kitanın illüstrasyonlarına özellikle bayıldım. Kitabın sonunda Binbir Gece Masalları hakkında da bilgi verilmiş ve masalların en eski kopyası olan 14. yy’dan kalma elyazmasının resmi de var.

Çocukların bu seriye bayılacağına eminim, dediğim gibi masalar beni benden almadı ama resimlerle birlikte çocukların hayal güçlerine besleyeceklerine inanıyorum, kitapların son derece kaliteli olduğunu bir kere daha söylemek isterim. Umarım siz de seversiniz, keyifli okumalar.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...