30 Mart 2010 Salı

Merhaba

Merhaba,

Geçenlerde “Julie ve Julia” filmini seyrettim, filmin ana fikri bence insanların yapmayı sevdiği şeyleri yaptıklarında eninde sonunda başarılı olacaklarıydı. Edebiyat da benim sevdiğim şeylerden biri. Blog fikri aklıma bu filmden geldi. Birkaç gün sonra ise bir kitapçıda Alberto Manguel’in “Okuma Günlüğü” kitabına rastladım. Yazar, bir yıl boyunca okumak için 12 kitap seçiyor ve bunlarla ilgili duygu, düşüncelerini yazıyor kitabında. Kitabın önsözünden bir alıntı; “Okumak sohbet etmektir. Deliler, zihinlerinin bir köşesinde yankılandığını işittikleri hayali diyaloglarla uğraşlar; okurlarsa, bir sayfa üzerindeki sözcüklerin sessizce harekete geçirdiği benzer ir diyalogla. Genellikle okurun yanıtı kaydedilmez, ama okur çoğu kez bir kalem alıp metnin kenarına cevaplar yazma gereksinimi duyar. Bazen en sevdiğimiz kitaplara da eklenen bu yorum, bu açıklama, bu yankı genişler ve metni bir başka yaşantıya taşır; bir kitabın bizimle konuştuğu ve bizi (okurlarnı) var olmaya zorladığı yanılsamasına gerçeklik katar.”

Ben de bu blogda okumayı seçtiğim kitaplar konusundaki fikirlerimi yazmak istiyorum. Şu an ilk olarak okumayı düşündüğüm kitap William Faulkner’in “Tapınak” isimli kitabı.

29.Mart.2010
Bugün kitabı (“Tapınak”(1931)) kütüphaneden aldım. Daha önce Faulkner’dan “Ses ve Öfke”yi (1929) okumuştum , güzel bir kitaptı. Tapınak, 2009 basımı, 250 sayfa, kitabı şimdiye kadar ilk ödünç alan benim sanırım, sayfaları hiç açılmamış. Faulkner’ın meşhur olduğu kitapmış. Önsözde yazarın kitabı para kazanmak için yazdığını itiraf ettiği yazıyor, kitap sansasyonel bulunmuş. 1933 yılında “The Story of Temple Drake” adıyla filme alınmış. Bu arada kitabın çevirmeni Necla Aytür’ün önsözü de oldukça açıklayıcı ve güzel.

30.Mart.2010
Kitabı okumaya başladım. İlk bölümde Popeye ve avukat Horace Benbow var. Arka kapak ve önsözden okuduğum kadarıyla Popeye kitabın kötü adamı. Bu bölümde de zaten yolda karşılaştığı avukatı arkadaşlarıyla kaldığı harabeye götürüyor, daha doğrusu Popeye’nin silahı olduğunu fark eden avukat onunla gitmeye mecbur kalıyor. Popeye kısa boylu minyon bir adam, avukatın sadece çenesine geliyor boyu, ayrıca yüzü de çok hoş olmamakla birlikte erkeksi hatlara da sahip değil. Belki de fiziksel olarak kendini yetersiz hissettiğinden aslında korkak ve saldırgan. Bu arada Popeye’nin neden avukatı oraya götürdüğünü anlayamıyoruz bu bölümde. Çünkü Popeye, eski bir fahişe olan ve o harabede kalanların yemeklerini yapan Ruby’e avukatı gideceği yere yollayacağını söylüyor, zaten baştan beri avukata davranışları düşmanca da değil. Avukatın yanında bir kitap taşıyor olması ona “profesör” demesi için yeterli. Popeye kendisi eğitimsiz olduğu için avukata saygı duyuyor olabilir. Hatta belki de onu kaldığı yere getirmekle avukatla bir süre arkadaşlık etmeyi amaçlamış olabilir. Popeye ile Ruby’nin arasının iyi olmadığını da anlıyoruz ilk bölümde.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...